Osmanlı Hanedanı'nın kurucusu alelâde bir katil ve soyguncudur

Türk denilenler kimdir?
Cilt II. : Öcü imajı ismi yahut küfür olarak Türk
görüşlerinizi, eleştirilerinizi, tavsiyelerinizi bana yazın:
start: 05 march 2019, up-date: 05 march 2019
Osmanlı Hanedanı'nın kurucusu alelâde bir katil ve soyguncudur
TRKIMG20066
Don Quijote? Osman Gazi heykeli, Bursa

 

Osmanlı Hanedanı'nın kökeni ile ilgili araştırmamıza Aşıkpaşazâde ile başladık. Bu bölümü yine Aşıkpaşazâde ile bitirelim.

Asıl ismi Ahmed. Kendisini "derviş" olarak adlandırıyor. Buradaki "derviş" fasçadaki "dilenci" değil. Osmanlı'nın kuruluş döneminde Anatolia'nın başına bela olan başıbozuklara derviş deniliyor. Diğer lakabı Aşıkî.
Dedesi Aşık Paşa "Garibname" adlı bir şiir kitabı yazmış. Aşıkî lakabı buradan geliyor.

Hayatı:

Derviş Ahmed'in hayatı hakkindaki bilgilerimiz kendi yazdıklarından ibaret.

1400 yılında Amasya'da doğuyor.
1413de 13 yaşında iken hastalanıyor ve Orhan Gazi'nin imamı Yakhşı Fakîh'in evinde tedavi görüyor. Burada Fakîh'in Menâkıb-i Âli-i Osman'ını okuduğunu ve Bayezid I.'e kadarki bilgilerini buradan alddığını iddia ediyor. Adı geçen kitap bugün elimizde yok.

Fanatik bir cihad savaşçısı (derviş, gâzi) olarak çeşitli savaşlara katılıyor. 1422'de Murad II.'nin yanında bunun amcası Mustafa'ya karşı savaşıyor. 1437'de Sırplara, 1448'de Hunyadi Janoş'a karşı seferlere katılıyor.
1436'da Mekka'ya hacca gidiyor.
Sonra Kostantiniyye'ye yerleşiyor ve burada dedesi Aşık Paşa adına bir cami yaptırıyor.
Sultan Mehemmed II. (1432-1481) tarafından taltif ediliyor ve bir takım hediyeler alıyor.
Ölüm tarihi 1484-1503 arası tahmin ediliyor.

Tevârîkh-i Âl-i 'Osmân

Aşıkpaşazâde'nin önemi, hem kendisinden sonraki Osmanlı ve daha sonraki TC tarihçilerinin, hem de batılı tarihçilerin kendisini -çoğu zaman sorgusuz- referans olarak gösterip, kuruluşdan Mehmed II. (Fatih)'ye kadarki erken Osmanlı tarihini ondan kopya etmelerindedir. Yani bugün dahil, kitabı " Tevârîkh-i Âl-i 'Osmân" standard eser sayılıyor. Bundan dolayıdır ki daha önceki alıntılarımda ismi sık olarak geçti.
Yazık ki bu kitabın muhtevası da kendinden öncekilerde oldugu gibi sadece hurafelerden ibaret.
Artık biliyoruz ki, Osmanlı tarihçiliğinde sahtekârlık bir gelenektir ve bu gelenek meddahlar yoluyla nesilden nesile aktarılır.
Osmanlı kronistlerinde veba salgınlarından, yığınların açlıktan telef olmasından hiç bahsedilmez.
Sözlü rivayetler yazıya geçirilirken önemli olan iktidardaki sultanın övülmesidir.

Yazıcıoğlu Murad II.'yi överken "k'atili'l-kefereti ve'l-müşrikîn sultân bin sultân pâdişâhumuz", yani "kafirlerin ve ortaklarının katili" diyor. Cihad ideolojisinde en büyük meziyet katillik.

Aşıkî'nin tarihi olayları anlatmak gibi bir derdi yok. Bütün çabası kurucu devirdeki Osmanlı hükümdarlarını kutsal cihad için kâfire karşı savaşan serdengeçti gâziler olarak göstermek. Fakat burada büyük bir problemle karşılaşıyor: Biliyor ki, Osmanlı hükümdarları, her an kâfirle değil şeytanla bile ittifaka hazırlar ve eğer ortada yağma edilecek bir değer varsa müslümanları da hiç çekinmeden katlediyorlar. Böyle durumlarda anlatımında sıkıştığı zaman Paşazâde araya bir manzume koyarak olaylardan sıyrılıyor.

Kitabını, kendi ifadesine göre 86 yaşında yazmaya başlayan Paşazâde, çoğu ihtiyarlar gibi, eski zamanların özlemi içinde. En büyük amacı "yeni zamanı" eleştirmek.
Uzun zamandır Mehmed II.'nin işgal ettiği Kostantiniyye'de yaşamasına ve dedesi için bir cami yaptıracak kadar zengin olmasına rağmen, göçebe "gâzi" lerin doğru yolda olduğunu, son sultanların doğru yoldan uzaklaştığını iddia ediyor. Özellikle gâzilerin devlet idaresinden atılmasına ve yerlerine bizans asillerinin konulmasına itiraz ediyor.

Kaynaklar:
Giese, 1928, B67B/2, B68B
Kreutel, 1959, B66B/2, B67B/1

"Tevârîkh-i Âl-i 'Osmân", Osmanlı kültür tarihi arastırmaları için, zamanının dili ve sosyal hayatı açılarından ilginç olabilir. Osmanlılar'ın kökenini araştıran bir tarihçi olarak burada bulacağımız hiç bir cevher yok: Aşıkpaşazâde'nin kitabı zamanına kadarki Osmanlı meddahlığının belki en meşhur sahtekârlığıdır.
Bundan dolayı Osmanlı'nın kökenine ayırdığımız bu bölümde ne bu kitabı, ne de kendinden sonra yazılan benzerlerini daha fazla aktarmayı gerekli bulmuyoruz.
Son olarak sadece, Paşazâde'ye göre Osman'ın kökenini buraya aktarıyoruz.

Osmanın kökağacı

'Uthmân Gâzi ibn (=-arkadan gelen ismin- oğlu, MGS) Ertugrul Gâzi, ibn Suleyman Şah, ibn Kaya Alp, ibn Kızıl Boga, ibn Bayıntur, ibn Aykuluk, ibn Togar, ibn Kınton, ibn Sunkur, ibn Bakı, ibn Sugar, ibn Toktemür, ibn Basak, ibn Gök Alp, ibn Oguz, ibn Karahan, ibn Aykutluk, ibn Tuzak, ibn Karahan, ibn Baysub, ibn Kamarı, ibn Kızıl Boga, ibn Yamak, ibn Baş Boga, ibn Baybus, ibn Savınç, ibn Çar Boga, ibn Kurtulmuş, ibn Karaca, ibn 'Amudî, ibn Karalı Oglak, ibn Suleyman Şah, ibn Karlıga, ibn Yantemür, ibn Yurmuş, ibn Çin, ibn Maçin, ibn Yafes, ibn Nuh- aleyhi's-selâm.

(Ç: MGS) Kreutel, 1959, B66B/2, B67B/1, S. 19

Osmanlılar'ın kurucusu alelâde bir katil ve soyguncudur

Osmanlılar'ın kökeni hakkında, yüzyıllarca araştırmaya rağmen, bugüne kadar hiç bir ciddi belge bulunamamıştır. Bu güne kadarki "yerli ve yabancı" bütün legitimasyon denemeleri sahtekârlıklar ve bunların kopyalarından ibarettir.

Bunun en büyük sebebi Osmanlılar'ın kurucusu "'Uthmân"ın, kendi zamanında Anatolia'ya dağılmış onbinlerce "garip" (=yabancı) denilen, yeri yurdu olmayan, soygunculukla geçinen serserilerden biri olarak, çetesiyle saldırdığı insanlardan baska kimseyi ilgilendirmemesidir.

Kendisinin nereden geldiği, anne ve babasının kim olduğu hakkında hiç bir şey bilmiyoruz. Belgeleyebileceğimiz tek şey, Osmanlılar'ın kurucusu 'Uthmân'ın, alelâde bir katil ve soyguncu olduğudur.

Bibliyografik kaynaklar
İnternet Kaynakları
İkonografik kaynaklar
Literatür
geri
devam