Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları

Türk denilenler kimdir?
Cilt II. : Öcü imajı ismi yahut küfür olarak Türk
start: 13. novembre 2019, up-date: 13. novembre 2019
Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları


Beylerbeyi Sarayı

TRKIMG20057
Beylerbeyi Sarayı

 

Beylerbeyi Sarayı Üsküdar'da, Beylerbeyi semtinde.

Bölge Bizans döneminde İstavroz, sonraları ise Rumeli Beylerbeyi Mehmed Paşa'nın buradaki yalısından dolayı Beylerbeyi adını almıştır.


Osmanlı Devleti döneminde bir süre has bahçe olarak kullanılan buradaki bütün yapılar III. Mustafa zamanında (1757-1774) yıkılmış ve arazi halka satılmıştı. Ancak 1829 yılında II. Mahmud Beylerbeyi'nde ahşap bir saray yaptırdı. Mâbeyin ve Harem daireleri, Serdâb Köşkü, Sarı Köşk, Şevkâbâd, Küçükyalı, Büyükyalı ve bendegân daireleri, hamamlar, mutfaklar ve ahırlardan meydana gelen bu tesisler bu devredeki en büyük sahilsarayını meydana getiriyordu. 1851'de büyük kısmı yanan bu sarayın diğer binaları da Abdülaziz tarafından yıktırılıp yerine 1861-1865 yılları arasında bugünkü Beylerbeyi Sarayı yaptırılmıştır. Mimarı Sarkis Balyan'dır.

(…)

Bu ana yapının ön tarafında bahçe cephesi boyunca, üzerinde kör pencereler ve dikdörtgen nişler açılmış bir duvar uzanmaktadır. Bu duvarın her iki ucunda biri Harem, diğeri Mâbeyin Köşkü adını taşıyan birer küçük yapı yer alır. Doğu mimari etkilerine sahip bu köşkler çadır biçimli bir çatı ile örtülüdür.

(...)

Tahttan indirildikten sonra Selânik'teki Alâtini Köşkü'nde ikamete mecbur edilen II. Abdülhamid, Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine İstanbul'a getirilmiş (1912) ve ölümüne kadar (1918) bu sarayda kalmıştır. Saray Cumhuriyet döneminde de devlet konuklarına tahsis edilmiştir. Atatürk'ün davetlisi olarak Türkiye'ye geldiğinde İran Şahı Rızâ Pehlevî bu sarayda kalmıştır.

İnternet Kaynakları: Sözen, 07. 11. 19, B71B/19

Yıldız Sarayı

TRKIMG20059
Yıldız Sarayı

 

İlk olarak Selim III. burada bir köşk yaptırıyor.

Yıldız Sarayının son binaları 1880 de Abd-ul Hamid II. tarafından yaptırılıyor.
1865 de Garbis Balian, Abdülaziz için Yıldız köşkünü yapıyor.

Abd-ul Hamid II. denizden gelecek bir saldırıdan korktuğu için Dolmabahçe'yi terkedip Yıldız Sarayı'na yerleşiyor.

İtalyan mimar Raimondo D'Aronco'yu buraya yeni binalar yapmakla görevlendiriyor.

Yıldız tepesinde eğimli bir arazi üzerine yayılmış köşk ve kasırlardan meydana gelen saray alanındaki ilk yapı bir kasır olup III. Selim tarafından annesi Mihrişah Sultan için yapılmış, III. Selim'in babası III. Mustafa adına da rokoko tarzında bir çeşme inşa edilmiştir. Daha sonra II. Mahmud, 1834-1835 yıllarında burada bir köşk inşa ettirmiş, ancak bu yapı günümüze ulaşmamıştır. Sultan Abdülmecid mevcut kasırları yıktırarak 1842'de annesi Bezmiâlem Vâlide Sultan için Kasr-ı Dilküşâ adıyla yeni bir köşk yaptırmıştır. Günümüzde Vâlide Sultan Köşkü diye anılan yapının esasını bu binanın teşkil ettiği sanılmaktadır. Sultan Abdülaziz zaman?nda da Büyük Mâbeyin Köşkü, Çit Kasrı, Malta ve Çadır köşkleri inşa edilmiştir. II. Abdülhamid, Dolmabahçe Sarayı'ndan ayrılıp Yıldız Sarayı'na taşınmış ve padişahlığı süresince bu sarayda kalmıştır. Onun zamanında burada Küçük Mâbeyin Köşkü, harem binaları, Câriyeler Dairesi, Kızlarağası Köşkü, Şâle Köşkü, Yıldız Camii, tiyatro, marangozhane, eczahane, tamirhane, kilithane, çini atölyesi, kütüphane, şehzade köşkleri yapılmış ve bugünkü saray kompleksi ortaya çokmıştır.

"İnternet Kaynakları": Bilgin, 07. 11. 19, B71B/21

Harem Dairesi, etrafında yer alan Küçük Mâbeyin ve Çit kasırları gibi mâbeyin işlevli yapılar arasındaki bir kapı ile Selâmlık Avlusu'na bağlanır ve kendi alanının dışına Agavât, Şehzadegân ve Şehzade Mektebi gibi haremin erkek halkının yaşadığı dairelerle çıkar. Girişin gerisindeki Hususi Daire ve ona bağlanan Saray Tiyatrosu ile ardarda sıralanan Gedikli Câriyeler ve Kalfalar daireleri ayrı yapılar olmakla birlikte bitişik nizamlarıyla haremin padişah dairesini oluştururlar. Hususi Daire, harem bahçesine doğru dik açı yapan bir kanatla Musâhibler Dairesi'ne ve serbestçe yükselen Kızlar Ağası Dairesi'ne bağlanır. Hususi Daire'nin en gerisindeki Ustalar Dairesi ile daha sonra iki ayrı dönemde yapılan Merasim Dairesi'ne de (Şâle Köşkü) bağlanması, Topkapı Sarayı Haremi'ndeki Altınyol gibi padişahın haremin en önemli yapılarına ulaşmak endişesi taşıdığını gösterir. Hususi Daire'nin bir kanadını da karşı yönde, Arap harfleriyle "Hamîd" şeklinde düzenlenmiş Havuzlu Harem bahçesini sınırlayan yapı sırası oluşturur. Burada Kaskad Köşkü, Küçük Mâbeyin, Hünkâr Hamamı, marangozhane gibi padişahın tercihlerini ilgilendiren yapılar vardır. Bu yapılar büyük havuz çevresindeki Kebap Köşkü, Ada Köşkü ve çeşitli seralarla harem kompleksinin ucunda, selâmlık köşklerinin bulunduğu alt bahçeye (Yıldız Parkı) bakan Cihannümâ Köşkü'ne kadar uzanır. Haremin kadınları ilgilendiren daireleri ise Şâle Köşkü ile Havuzlu harem bahçesi arasında kalan bölüme dört ayrı yapı halinde yan yana inşa edilmiş olan kadınefendiler, câriyeler ve haznedar kalfalara ait dairelerdir. Özel kadınefendi dairelerini içeren seçkin bir yapı da diğerleriyle Hususi Daire arasında kalan ve günümüze ulaşmayan Yeni Daire'dir.

İnternet Kaynakları: Sözen, 07. 11. 19, B71B/20

Özel haremler

Osmanlı Hanedanı'nın yaptırdığı, hem devlet kurumlarını hem de haremi barındıran başlıca saraylar bunlar. Bunun dışında sancaklarda şehzade sarayları var.

Ayrıca beylerbeylerinin, devletin diğer yüksek memurlarının ve zenginlerin de kendi köşkleri ve sarayları var.

Bütün bu "kurum"larda kadın seks köleleri ve hadım köleler çalıştırılıyor.

Bu düzenin yüzyıllarca sürdüğünü düşünürsek, Osmanlı'da seks köleliğinin boyutlarını kavrayabiliriz.

 

Hamiş (post skriptum):


1) Haremlik/ selamlık

Saray denilen yapılar hem iktidar merkezi olarak devlet dairelerini, hem de haremi barındırıyorlar. Bu sarayların hepsinde haremlik/ selamlık prensibi var. Selamlık denilen bölüme devlet memurları, hizmetliler, hatta yabancılar (mes'ela elçiler) girebiliyor.

Harem bölümü Sultandan başkasına yasak.

2)Mimarlar

"Fatih Camii" II. Mehmed tarafından yaptırılıyor ve inşaat 1471de bitiyor.

"Mehmed II., mimar olarak türk kaynaklarında "kurtarılmış Sinan" olarak anılan ve muhtemelen islama dönmüş bir Bizans'lıyı seçiyor.

(…)

Kaynaklar, sultanın mimarının başarısına karşı öfkesini anlatıyor. Sonunda onu hapsettiriyor ve dövülerek öldürtüyor. Kronikler ve mezar kitabesi bunu belgeliyor.

(Ç: MGS) Yerasimos, 2000, A173B, S. 215

Osmanlı devrinin en ünlü mimarı "Sinan" bir Ermeni idi.

Osmanlı'nın muslim teba'ası -belki de beş vakit namaz kılma zorunda olduklarından vakit bulamadılar- 20. Yüzyıla kadar musluk tamir etmesini bile öğrenemiyorlar.

Hemen hemen bütün mimarlar "gayri muslim", özellikle Ermeni.

Çocukluğumda Osmanlı'dan kalma bir deyişi çok duydum:
"Ermeni eli değmeyen cami yıkılır."

3) Açlık

Zamanında "kıtlık" denilen, yığınların açlıktan ölmesi Atatürk'ün sefahati le başlamıyor.

Padişahlar yalnız istilalar ve yağmalar sayesinde saraya altın yağdığı zamanlarda değil, Osmanlı'nın Avrupa'ya borçlarını ödeyemediği zamanlarda da, saray için büyük harcamalar yapıyor.

Günümüzde bu geleneği Erdoğan sürdürüyor.

 

Bundan sonraki yazımızda haremdeki kölelerin görevlerini inceleyeceğiz.
FORUM
Bibliyografik kaynaklar
İnternet Kaynakları
İkonografik kaynaklar
Literatür
geri
devam